Evvel zaman için de muhteşem bir hükümdarın dünyalar güzeli bir kızı varmış. Kız evlilik çağına gelmiş. Kimseleri beğenmezmiş. Ne kralların oğulları, ne vezirlerin oğulları ne zengin tüccarların oğulları... Kız herkese burun kıvırıyormuş. Bu ülkede yakışıklı ama fakir bir genç de istemiş bu kızı. Tabiiki rededilmiş. Bu genç başka bir ülkeye gitmiş, çalışmış çok zengin olmuş. Ülkesine yıllar sonra geri dönmüş. Ülkesine geri döndüğünde kendisini red eden bu kızı görmek istemiş. Sormuş soruşturmuş kızın evini öğrenmiş. Gitmiş evin önünde beklemeye başlamış. Derken kapı açılmış çirkinler çirkini bir adam çıkmış. Kel göbekli. Adam gittikten sonra bizimki kapıyı çalımış. Kız açmış. Genç neden bu kadar çirkin bir adamla evlendiğini öğrenmek istemiş. Kızda onu evin arkasında bulunan muhteşem bir gül bahçesine götürmüş bu genci.
"Sorunun cevabını öğreneceksin. Şimdi bu gül bahçesinde en güzel gülü bulup bana getireceksin. Yalnız bir şartla. Bahçede ilerlerken asla geri adım atamazsın." Tamam demiş ve başlamış. Genç adam tam en güzel gülü gördüm derken, başka güzel gül görüyormuş. Tam o güle elini atacakken başka güzel bir gül, tam onu koparacakken başka güzel bir gül. Bir bakmış bahçenin sonuna gelmiş, geriye de adım atması yasak! Bahçenin sonunda boynu bükük çirkin bir gül. "İşte" demiş kız, "anladın mı şimdi niye bu adamı seçtiğimi?"
|